Cuma, Aralık 9

Duymuyorsun.

Bir trene biniyoruz seninle. Bir yerlere gidiyoruz, bir yerlerden geliyoruz. Her istasyonda hep aynı yüzleri görüyoruz. 'Bir gün her şey biter' diyorlar. Ama ne ağızları var, ne dilleri, ne de inci gibi dişleri. Nasıl oluyor da konuşuyorlar? Bir anlam veremiyoruz. Ne sen ne ben. 

Kaşlarını kaldırıyorsun. Bunu neden yaptığını anlamak zor değil. Her günün sabahı bu yüzünü hayata da gösteriyorsun, yaşıyor olmanın verdiği şaşkınlıkla. Ben parmaklarımı ağzıma götürüyorum. Dudaklarıma. Ağzımı yokluyorum. İnci gibi dişlerim yok benim. Yine de konuşabilirim. Ama susuyorum. Son istasyona kadar susuyorum. Son istasyon hiç gelmiyor.

Sana bakıyorum. Başını eğmiş, düşünüyorsun. Bu kadar çok düşünmemelisin. Yorgunsun. Ölüm gibi kokuyor hava. Pencereden doluyor, ciğerlerimize doluyor. Ölüm nasıl kokar, bilmiyorum. Hiç ceset koklamadım. 

'Konuşsana!' diyorum sana. 'Hem bak, saçların çok uzamış'
Saçlarımı hep kestim tutacak kadar kalmasın dedim
Çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur
Duymuyorsun. Susuyorum çünkü ben. Sonsuza susuyorum. Bir şey söylediğim yok. Ne de senin duyduğun.

İşte biz seninle böyle her gece susuyoruz. Son istasyona kadar susuyoruz. Ama o son istasyon hiç gelmiyor. Yine ölüm kokuyor hava.

Sen hiç ölümü kokladın mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder